F1 ve Hibrit Dönem: Bilmeniz Gereken Her Şey
Teknolojik gelişmeler söz konusu olduğunda, kesinlikle, Formula 1’in bu gelişmeleri yakalayacak ve bununla rekabet edebilecek bir disiplini mevcut olmuyor. Bu sadece otomobil alanıyla ilgili değil, tüm spor dünyasıyla karşılaştırıldığında böyle. Örneğin, birkaç yıldır F1 ve hibrit çağında yaşıyoruz. En yüksek motor sporları kategorisinin bu yeni tarihi aşamasının ne anlama geldiğini biliyor musunuz? İşte bu konuyla ilgili bilmeniz gereken her şey.
F1 ve hibrit çağını başlatan şey
Diğer sportif fenomenlerde de olduğu gibi, F1’de başlayan bu hibrit çağı, ekonomik faktörler tarafından tetiklenmiş durumda.
Bu konuyla ilgili çok detaylı bilgisi olmayanlar için, bu zamana kadar kullanılan F1 motorlarının 100 kilometrede neredeyse 90 litre yakıt tükettiğini dikkate almak durumunda olduğumuzu söylemeliyiz. Bu, gidilen mesafeye kıyasla çok fazla yakıt anlamına geliyor!
Bu nedenle F1 takımları, arabalarının güç ünitelerini modernize etmeye karar verdi. Bu modernizasyon, birçok hükümetin ve şirketin daha sürdürülebilir enerjilerin kullanımına yönelik çabalarını ve istikametini de takip etti. Aşağıdaki satırlarda, Formula 1’e elektrik gücünün gelişinin nasıl gerçekleştiğini keşfedeceğiz.
Değişimin öncülleri
O kadar karakteristik olan ve her motor sporu hayranının hatırlayacağı o ses, V10 motorları tarafından üretiliyordu. Bu tür motorlar, 1989’dan 2005’e kadar Formula 1 otomobillerinde kullanıldı. Bu motor, Formula 1 otomobillerini dünyanın en hızlı araçları yapan ana nedendi. Öte yandan, bu muhteşem ses, kulağa da harika geliyordu!
Teknik nitelikleri ile ilgili olarak, V10 motorları, son derece etkileyici bir biçimde, dakikada 19.000 devire ulaştı. Buna karşılık, bu onların 900 ila 950 beygir gücü üretmelerine izin verdi. Ve bunların hepsi 90 kiloya yakın bir ağırlıktaki arabalarda oluyordu!
2006’dan 2013’e kadar 18 bin RPM üst sınırına sahip V8 motorlar, V10’a tercih edildi. Daha az güce sahip olmalarına rağmen – yaklaşık 750 HP – öncekilere göre neredeyse yüzde 20 daha az yakıt tüketiyorlardı.
Kinetik Enerji Geri Kazanım Sistemi: F1 ve hibrit çağının başlangıcı
Rejeneratif fren olarak da bilinen o ünlü KERS (Kinetic Energy Recovery System), 2009 yılında tanıtıldı. Kinetik Enerji Geri Kazanımı, bu en yüksek motor yarışları kategorisinde yeni bir aşamaya doğru atılan ilk adımdı. Kullanımı da oldukça basit olan bu sistemde, temel olarak, otomobilin frenlenmesi ile üretilen enerji depolanıyor, böylece sürücü, sürüş sırasında hız kazanmak için kendi isteğine göre bu enerjiyi kullanıyor.
Başlangıçta pek çok tartışma vardı. Ekipler, KERS’in en hızlı parkurlarda çok yardımcı olmasına rağmen, ağırlığının Monaco GP gibi daha yavaş aşamalarda bir yük oluşturduğunu iddia ettiler. Bu nedenle de, birçok takım 2010 yılında bu sistemi kullanmamayı tercih etti. Bununla birlikte, 2011’de, bu sistem Formula 1’e yeniden geri döndü.
Hibritlerin son gelişi
2014 yılı, Formula 1’de hibrit teknolojisinin benimsenmesi için dönüm noktası oldu. Sorumlu ve sürdürülebilir tüketime odaklanan bir dünya ile otomobiller, dünyadaki en karmaşık ve pahalı motorları bünyesine almış oldu.
2020 itibariyle, şu anda kullanılan motorlar – şimdi güç üniteleri olarak adlandırılıyor – V6 ve turbo gücüne sahip. Bu yeni motorlara “hibrit” adı veriliyor çünkü içten yanmalı bir parçaya sahip olmanın yanı sıra, daha güçlü olmak adına elektrik enerjisini kullanıyorlar.
Bu yeni motor modelleri, çalışmak için hala yakıta ihtiyaç duymalarına rağmen, öncekilerden çok daha verimli. Tüketim gidilen 100 kilometrede 34 litreye düştü. Bu da, F1 için oldukça büyük bir değişiklik!
Bu dramatik değişikliğe rağmen araçlardaki hız ise düşürülmedi. Aslında üst limit 15.000 RPM olmasına rağmen, arabalar 950 beygir gücü değerinde kuvvet üretebiliyorlar. Bu gücün yaklaşık 150 beygirlik kısmı elektrikli cihazdan geliyor.
Maalesef, hayranlar tarafından çok sevilen o kükreyen ses neredeyse unutulmuş durumda, çünkü yeni motorlar öncekilerden çok daha sessiz çalışıyor. Çoğu kişi için bu, yeni değişim çevre için ne kadar faydalı olursa olsun, destekçilerin asla affetmeyeceği bir kusur olarak algılanıyor.
Hibrit çağının ilk yılları
Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu kategoride kullanılan yeni motorlar son derece pahalıdır. Bu nedenle ve ayrıca güvenilir ve emniyetli güç ünitelerinin geliştirilmesiyle ilgili diğer sorunlar ile ilgili olarak, farklı motorlara sahip olunmasından dolayı ekipler arasında büyük bir fark da oluştu.
Mercedes, 2014’ten beri bu kategorinin tartışmasız lideri. Sadece Red Bull ve Ferrari buna bir miktar ayak uydurabildi ve ancak bu belli bir dereceye kadar gerçekleşebildi. Hibrit çağının ilk yüz yarışından 74’ü Alman markanın elinde kalırken, Ferrari yarışların 14’ünü ve 2010’dan 2013’e kadar turnuvaya oldukça hakim olan Red Bull ise yarışların 12’sini zar zor kazandı.
Bu sonuçlar, şampiyonalarda öngörülebilirliği azaltma fikrinin pek de işe yaramadığını gösteriyor. Ayrıca, Honda kadar güçlü olsalar bile diğer takımların yaşıyor olduğu teknik sorunlar, yeni markaların yeni teknolojilerini tanıtmak için bu kategoriye katılmaları anlamında en iyi davet şekli değil de diyebiliriz.
Özetle, son üç yıl yarış arabaları teknolojisinde eşi görülmemiş ilerlemeler sağlandı. Bu açıdan bakıldığında, bu, daha önce kullanılan ancak daha az adil olan bir rekabet ortamı getiren V8 motorlarına göre, neredeyse iki katına çıkan enerji verimliliği durumuna ulaşılması ile sonuçlandı. Peki F1’deki bu hibrit çağı hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Bu kategori kendine özgü tarafını sizce de kaybetti mi?
- Técnica F1 – Todo sobre el motor híbrido de la Fórmula 1. 2017. YouTube Motor.es. https://www.youtube.com/watch?v=AdlbqyFm3pM
- Chinchero, R. 2018. Los 100 GPs de la era híbrida: Dominio de Mercedes y migajas para los demás. Motorsport. https://lat.motorsport.com/f1/news/los-100-gps-de-la-era-hibrida-dominio-de-mercedes-y-migajas-para-los-demas/4312117/
This text is provided for informational purposes only and does not replace consultation with a professional. If in doubt, consult your specialist.